POPÜLER YAZILAR
EN SON YAZILAR
EN SON HABERLER
CHECK UP RANDEVUSU AL

KANSER MERKEZİ

Hematoloji

Hematoloji; kan, lenf ve kemik iliği hastalıklarının değerlendiren bilim dalıdır. Latince adı ile Hematoloji, “kan hastalıkları” anlamına gelmektedir. Anemi, kanamalar, akut ve kronik lösemiler, multipl miyelom ile benzeri hastalıklar başta olmak üzere; kemik iliği, lenf sistemi ve kan ile ilgili hastalıklar bu bölümde incelenmektedir. Teknolojik gelişmeye paralel olarak oldukça komplike bir yapıya sahip kan hücrelerinin yapısının ve fonksiyonlarının ortaya çıkması ile hematoloji bilimi hızla genişlemeye başlamış ve dinamik bir yapı kazanmıştır. Hematoloji bilimi, tedavi hizmetleri yanında birçok hastalığın tanısında kullanılan laboratuvar uygulamaları yönüyle de tıpta önemli bir yer tutmaktadır.

Medstar Antalya Hastanesi Hematoloji ve Kemik İliği Nakil Merkezi’nde kanser ve kanser dışı tüm kan hastalıklarının tanı ve tedavisi gerçekleştirilmektedir. Bu hastalıklar; anemiler, hemoglobinopatiler, pıhtılaşma bozuklukları ve kanserler olmak üzere 4 grupta incelenmektedir. Pıhtılaşma bozuklukları, aplastik anemiler, hipokrom anemiler, megaloblastik anemiler, hemoglobinopatiler, hemolitik anemiler, demir eksikliği anemisi, benign lökosit bozuklukları, akut lösemiler, kronik myeloid lösemiler, myelodisplastik sendrom, lenfomalar, kronik lenfoid lösemiler, myeloma ve bağlantılı hastalıklar, non-lösemik myeloproliferatif hastalıklar merkezde takip ve tedavileri yapılan hastalıklar arasında yer almaktadır.

Merkez, tedavi seçeneklerinin hızla arttığı ve klinik çalışmaların en çok yapıldığı alanlardan biri olan hematolojik hastalıkları deneyimli bir ekip çalışması ile gerçekleştirmektedir. Kemoterapi verme standartları yüksek servislerinde, deneyimli doktor, hemşire ve sağlık personeli ile hizmet verilmektedir. Hastaların yanı sıra hasta yakınlarını ve ailelerini de yakından ilgilendiren zorlu tedavi süreçlerinde, hastalıkların tedavisi için iyi bir ekip çalışması ve tecrübe gerekmektedir. Medstar Antalya Hastanesi Hematoloji ve Kemik İliği Nakli Merkezi, bu anlamda aynı çatı altında hizmet veren enfeksiyon hastalıkları ve yoğun bakım ek destek üniteleri ile dünya standartlarında donanıma sahip merkez olma özelliği taşımaktadır.

Kemik İliği Nakli

Hematolojide kanser ve kanser dışı kan hastalıklarının tedavi edilme oranları her geçen gün artmaktadır. Kemik iliği nakli uygulamaları da hematolojik hastalıkların tedavisinde önemli bir yere sahip olan seçkin bir tedavi yaklaşımıdır. Kök hücre ya da halk arasında bilinen adıyla “Kemik iliği nakli”, yeni gelişen teknolojiler sayesinde kök hücrelerin kemik iliği dışında kan ve göbek kordonundan da elde edilerek, kan kanserlerinin tedavisinde kullanılmaktadır. 

Kök hücre nakilleri kök hücrelerin elde edildiği kaynağa göre “kemik iliği nakli”, “periferik kök hücre nakli” ve “kordon kanı nakli” şeklinde isimlendirildiği gibi kök hücrelerin nakil amacıyla elde edildiği kişiye göre de adlandırılmaktadır. Eğer kişinin nakil amaçlı kendi kök hücreleri kullanılıyorsa “otolog kök hücre nakli”, eğer sağlıklı bir bağışçıdan alınan kök hücreler ile nakil yapılıyorsa “allojenik kök hücre nakli” denmektedir. Her iki nakil tipinin uygulanma şekilleri, hastalığı tedavi edici etki mekanizmaları ve hasta açısından oluşturduğu riskler birbirinden farklıdır. Günümüzde tüm dünyada 80 binden fazla kök hücre nakli yapılmaktadır. Son yıllarda Avrupa’da yapılan kök hücre nakli sayısı yılda yaklaşık 40 bin kadardır. Bu nakillerin % 57 sini “otolog”, % 43 ünü “allojenik” nakiller oluşturmaktadır.  Ülkemizde yapılan yıllık nakil sayısı ise 3 binin üzerindedir.

Kök hücre naklinin ağırlıklı olarak yapıldığı hastalık grubunu lösemiler, lenfomalar, multipl myelom gibi kan kanserlerinin sık görülen tipleri oluşturmaktadır. Ayrıca; kemik iliği yetmezliğine neden olan hastalıklar, bazı solid organ kanserleri ve özellikle ülkemizde çok sık görülen talasemi gibi kalıtsal hastalıklar, bazı bağışıklık sistemi hastalıkları da önemli kullanım alanlarıdır.

Otolog kök hücre nakli  

Otolog ve allojenik kök hücre nakillerinin hastalıkları tedavi edici etki mekanizmaları ve uygulama şekilleri birbirinden farklıdır. Otolog kök hücre naklinde amaç hastalara yüksek dozda kemoterapi ve/veya beraberinde radyoterapi vererek hastada bulunan kanser hücrelerinin öldürülmesidir. Otolog kök hücre nakli yapılabilmesi için önce hastanın sağlıklı kan yapıcı kök hücrelerinin toplanması gerekir. Günümüzde kök hücreler daha çok aferez cihazlarının yardımı ile hastanın damarlarında dolaşan kandan toplanmaktadır. Önce hastaya kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin dolaşımdaki kana çıkmasını sağlayan bazı ilaçlar verilir ve ardından kana çıkan bu hücreler aferez cihazları ile toplanır. Başarılı bir nakil yapılabilmesi için hastanın kilogramı başına ortalama 3 milyon kök hücre toplanması hedeflenir. İkinci aşamada ise toplanan bu hücreler, canlılıkları bozulmayacak şekilde özel yöntemlerle dondurularak nakil yapılıncaya kadar saklanır. Bu hücreleri uygun koşullar altında yıllarca saklamak mümkündür. Yeterli kök hücre toplandıktan sonra üçüncü aşamada kök hücre nakli işlemine geçilir. Önce hastaya oldukça yüksek dozlarda kemoterapi ve/veya radyoterapi uygulanır. Otolog kök hücre naklinin asıl tedavi edici etki mekanizması bu uygulanan yüksek doz tedavi ile kanser hücrelerinin etkili bir şekilde öldürülmesidir. Bu yüksek doz tedavi, bir yan etki olarak hastanın kemik iliğinde bulunan sağlıklı kan yapıcı kök hücrelerin de ölmesine yol açar. Kemik iliği kan üretmeyen bir hastanın ne yazık ki yaşaması mümkün değildir. Otolog kök hücre naklinde yüksek doz tedaviden önce toplanıp saklanmış olan kök hücreler yüksek doz tedavi sonrası tekrar hastaya nakledilir ve bu kök hücreler hastanın kemik iliğine yerleşerek tekrar kan üretmeye başlarlar. Bu şekilde hasta yüksek doz tedavinin öldürücü etkisinden kurtulmuş olur.  

Allojenik kök hücre nakli 

Allojenik kök hücre naklinin hastalıkları tedavi edici etkisi ise daha farklıdır. Bu işlemde otolog kök hücre naklinde olduğu gibi hastaya kanser hücrelerini öldürmek amacı ile yine yüksek doz kemoterapi ve/veya radyoterapi verilir. Bu yüksek doz tedavinin etkisi ile tıpkı otolog kök hücre naklinde olduğu gibi hastanın kemik iliğinde bulunan kan yapıcı hücreler yok olur. Yüksek doz tedavinin ardından otolog kök hücre naklinden farklı olarak hastanın kendi kök hücreleri yerine sağlıklı bağışçıdan toplanmış olan yeterli sayıdaki kök hücreler nakledilir. Bu hücreler hastada kemik iliğine yerleşerek kan hücrelerini üretmeye başlarlar. Artık hastada üretilen kan hücreleri bağışçının kök hücrelerinin ürettiği hücrelerdir. Eğer bağışçının kan grubu farklı ise hastanın kan grubunun değişmesinin nedeni de budur. Bu şekilde hasta tıpkı otolog kök hücre naklinde olduğu gibi yüksek doz tedavinin öldürücü etkisinden kurtulmuş olur. Allojenik kök hücre naklinin otolog nakillerden asıl farkı nakil işlemi sırasında bağışçının kök hücreleri ile birlikte immün sistem (bağışıklık sistemi) hücrelerinin de nakledilmesidir. İmmün sistemin “lenfosit” adı verilen beyaz kan hücreleri savaşçı hücrelerdir ve vücudumuzu yabancı etmenlerden korurlar. Allojenik nakil sırasında hastaya aktarılan bağışçının lenfositleri eğer hastada farklı gördüğü bazı hücreleri yabancı olarak algılarsa onlara karşı savaş başlatır ve hastanın organlarında ağır hasarlar oluşturan “graft versus host” hastalığına yol açabilir. Bu nedenle allojenik kök hücre naklinden sonra doku farklılıkları nedeni ile savaş başlamaması için hasta ile bağışçı arasında mümkün olduğunca tama yakın doku uyumu olması hedeflenir. Ayrıca bu riski azaltmak için nakilden hemen sonra hastaya bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar verilerek bağışçının lenfositlerinin savaşçı kapasiteleri baskılanmaya çalışılır. Bağışçının lenfositlerinin hastaya zarar vermesi her ne kadar istenmeyen bir durumsa da bu savaşçı lenfositlerin kanser hastalarında yararlı bir etkisi de olabilmektedir. Bu lenfositler hastada bulunan kanser hücrelerini yabancı olarak algılayıp onları öldürebilirler. Bu olumlu etki ise “graft versus kanser” olarak adlandırılır. Bu nedenle allojenik kök hücre nakli kanser hücrelerinin yok edilmesi açısından otolog kök hücre nakli ile karşılaştırıldığı zaman immün sistemi de kullanması açısından farklılık göstermektedir.  

Kök hücre naklinden yarar görecek hasta grupları 

Kök hücre naklinden elde edilecek yarar hastaya, hastalığa ve kök hücre naklinden beklenilen amaca göre değişir. Bazı hastalıklarda amacımız hastalığı tümüyle yok etmek ve hastada “tam şifa” sağlamaktır.  Bazı hastalıklarda ise hedefimiz hastalığı yok etmesek bile baskılamak ve hastaya zarar vermesini engellemeye yöneliktir. Bu nedenle bir hasta için nakil kararını alırken nakil işlemi ile amaçladığımız hedef, hastanın nakil işlemi için taşıdığı risk, eldeki diğer tedavi seçenekleri ve nakil olanakları birlikte değerlendirilmelidir. 

Otolog kök hücre nakillerinin en sık yapıldığı (% 50) hastalık “multiple myelom” adı verilen ve ileri yaşlarda sık görülen bir tür kan kanseridir. Bu hastalıkta günümüzde tam şifa sağlayan hiçbir tedavi yöntemi yoktur. Birçok yeni ilaç ve otolog kök hücre nakli ile bu hastalarda hastalık etkili bir şekilde baskılanarak hastaların yıllarca yaşaması ve yaşam kalitelerinin artması sağlanabilmektedir. Allojenik kök hücre nakli ile tam şifa sağlama olanağı olmasına rağmen ileri yaştaki bu hasta grubunda taşıdığı yüksek riskler ve ölüm tehlikesi nedeni ile tercih edilmemektedir. 

Lenfomalar otolog kök hücre nakillerinin yapıldığı hastalıklar içinde ikinci sırada yer alır. İleri yaşlarda daha sık görülmesine rağmen her yaşta izlenebilir. Bu hastalarda otolog kök hücre nakilleri kemoterapi sonrası nüks izlenen hastalarda hastalığı etkili bir şekilde yok etmek ve tam şifa sağlamak amacı ile yapılmaktadır. Özellikle genç ve hastalığı birçok kemoterapi seçeneklerine yanıtsız olan hastalarda allojenik kök hücre nakli de yapılabilmektedir. Lenfomalı hastalara yapılan nakillerin yaklaşık % 10 unu allojenik kök hücre nakilleri oluşturmaktadır. 

Akut lösemiler ise bilinen en hızlı ilerleyen ve tedavi edilmezlerse hastayı çok kısa sürede ölüme götüren en agresif kanserlerin başında gelmektedir. Bu hastalarda her ne kadar başlangıçta uygulanan yüksek doz kemoterapiler ile hastalık kontrol altına alınsa da bu iyileşme durumu çok uzun sürmemekte ve hastaların büyük bir çoğunluğu kısa sürede nüks olmaktadır. Bu nedenle lösemili hastalarda uzun süreli tam şifa sağlamak için yüksek doz kemoterapilerle hastalık baskılandıktan hemen sonra allojenik kök hücre nakli yapılmaya çalışılmaktadır. Yıllık yapılan nakillerin yaklaşık üçte biri lösemiler için yapılmaktadır ve bu nakillerin % 95 inden fazlasını allojenik kök hücre nakilleri oluşturmaktadır. Kemoterapiye direnç gösteren bu tür lösemilerde allojenik kök hücre nakillerinden asıl beklenti bağışçının immün hücrelerinin (lenfositler) kanser hücrelerini yok etmesi (graft versus lösemi) umududur. 

Allojenik kök hücre nakillerinin tercih edildiği bir diğer hastalık grubu ise kemik iliği yetmezliği ile giden myelodisplastik sendrom (MDS), aplastik anemi gibi hastalıklar ile talasemi gibi bazı kalıtsal hastalıklardır. Bu hastalıklarda zaten hastanın kendi kök hücreleri hatalı ve yetersiz olduğundan otolog kök hücre nakli yapılamayacağı için allojenik kök hücre nakli tercih edilmektedir. Bu grup hastalara yapılan nakiller tüm nakillerin yaklaşık % 6 sını oluşturmaktadır. 

Solid organ kanserlerinin (sarkom, üreme organları kanserleri, meme, vb.) kemoterapilere direnç gösteren bir grubunda otolog kök hücre nakilleri başarı ile uygulanabilmektedir. Bu amaçla yapılan nakillerin oranı tüm nakillerin % 4 ünü oluşturmaktadır.

Allojenik nakil planlanan hastaya uygun nakil 

Allojenik kök hücre nakilleri için hedef hasta ile bağışçı arasında mümkün olan tama yakın en iyi doku uyumunu sağlamaktır. Bu amaçla hücrelerde bulunan ve doku (HLA) antijenleri adı verilen bir grup antijenik yapıya bakılır. Günümüzde doku uyumunu saptamak için yaklaşık 12 farklı antijenik yapı açısından karşılaştırma yapılmaktadır. Doku grubu antijenleri kan grubu antijenlerinden farklıdır ve allojenik nakil için hasta ile bağışçı arasında kan grubu uyumu olması gerekmemektedir.  

Hasta ile bağışçı arasında doku antijenlerinin uyumu ne kadar az ise “graft versus host” hastalığı dediğimiz doku uyuşmazlığından kaynaklanan ve bazı durumlarda ölümcül olabilen problemle karşılaşma riski o kadar yüksektir. Hatta bakılabilen doku antijenleri açısından tam uyumlu görülmelerine rağmen yine de saptayamadığımız farklı doku antijenleri nedeni ile bu ciddi yan etki ile yüz yüze gelinebilir. Hastalara nakil sonrası bağışıklık sistemini baskılayan ilaç verilmesinin temel nedeni de bu problemi önlemeye yöneliktir.  

Herhangi iki bireyin bakılan 12 doku grubu açısından tam uyumlu (12/12) olma olasılığı nerdeyse yok denecek kadar azdır (100 bin ile milyonda 1). Ancak kardeşler aynı anne babadan geldikleri için kalıtımsal olarak benzer doku grubu antijenlerini taşıyacakları için tam uyum olasılığı % 25 dir. Anne ve babanın uyum olasılığı ise % 50 düzeylerinde kalmaktadır. Bu nedenle bir hastaya allojenik kök hücre nakli için bir bağışçı aranıyorsa önce varsa kardeşlerinin doku grubuna bakılmaktadır. Eğer kardeşlerden tam uyumlu bağışçı bulunamamışsa hastanın yakın akrabaları taranabilir ama bu olasılık da çok düşük olduğu için genel yaklaşım “kemik iliği bankaları” na başvurulmasıdır. 

Ülkemizde henüz yeterli bağışçı sayısına ulaşmış bir kemik iliği bankası yoktur. Bu nedenle taramaların çoğu yurt dışı kemik iliği bankalarından yapılmaktadır. Yurt dışı bankalarda 15 milyondan fazla gönüllü ve sağlıklı kök hücre bağışçısı olmasına rağmen yine de ırksal farklılıklar nedeni ile tam uyumlu bağışçı bulunamaya bilmektedir. Ayrıca kemik iliği bankalarından uygun bağışçı aramak için geçen süre 2 ile 10 ay arasında sürebilmektedir.

Diğer bir kök hücre kaynağı ise yine ülkemizde bulunmayan ama yurt dışında yer alan “allojenik kordon kanı bankaları” dır. Bu bankalarda 600 binde fazla nakil amaçlı kullanılmak üzere saklanmış kordon kanı kök hücreleri bulunmaktadır. Kordon kanı kök hücreleri özelikleri nedeni ile daha potent hücrelerdir ve daha az doku uyumu olsa bile tam uyumlu kök hücreler kadar başarılı nakil yapılmasına olanak vermektedirler. Gereksinim durumunda hızla ulaşılması kolay olduğu için acil allojenik nakil yapılması gereken hastalar için çok iyi bir seçenek oluştururlar. En önemli dezavantajları ise kordon kanında bulunan kök hücre sayısı az olduğu için daha çok çocuk veya düşük kilolu erişkinler için uygun olmalarıdır.    

Yarı uyumlu nakiller 

Tam uyumlu bağışçı bulunamadığı durumlarda ise daha az uyum ile “haploidentik” adı verilen yarı uyumlu nakiller yapılabilmektedir. Ancak bu nakiller taşıdıkları ciddi riskler nedeni ile seçilmiş hastalarda ve bu konuda deneyimli merkezlerde yapılmalıdır. Bu karar verilmeden önce yarar-zarar değerlendirmesine özen gösterilmelidir. 

Mini nakiller 

Allojenik nakillerde aktarılan bağışçı kaynaklı immün hücrelerin tümör hücrelerini yok etme potansiyelinin gözlenmesi nedeni ile hastaya yüksek dozda kemoterapi ve/veya radyoterapi vermeden, vericinin bağışıklık sisteminin alıcı üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanmak için “mini nakil” kavramı gündeme gelmiştir. Bu nakillere “non-myeloablatif” veya  “düşük yoğunluklu nakiller” de denmektedir. Buradaki beklenti, hastaya nakledilen yeni bağışıklık sisteminin hastadaki tümör hücrelerini yok etmesini sağlamak ve bu şekilde hastalığı kontrol altına almaktır. Hastaya allojenik naklin başında uygulanan yüksek doz tedavi verilmediği için bu tedaviye bağlı gelişen yan etkiler daha az oranda ve şiddette izlenmektedir. Bu nedenle yaşı daha ileri olan ve eşlik eden bazı hastalıkları olan hastalarda da allojenik nakil yapılmasına olanak sağlamaktadır. 

Kök hücre nakillerinde yenilikler 

Günümüzde kök hücre nakillerinde oluşan yan etkileri, işleme bağlı ölüm oranlarını azaltmaya ve nakil işleminin kanser hücrelerini öldürme potansiyelini arttırmaya yönelik çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu konuda her geçen gün önemli adımlar atılmakta ve nakil işleminin güvenilirliği ve etkinliği giderek artmaktadır. Tüm bunların bir göstergesi olarak dünyada ve ülkemizde yapılan nakil sayıları her geçen gün artmaktadır.

Kemik iliği nakli özel merkezlerde yapılmalı 

Kemik iliği nakli oldukça toksik bir tedavi yöntemidir ve önemli riskler taşır. Bu tedavinin başarıyla uygulanabilmesi için deneyimli bir ekip, gelişmiş donanım ve laboratuvarlar, ameliyathane benzeri bir altyapıya sahip kontrollü nakil odaları ile iyi gelişmiş ve kontrollü bir organizasyon gerekir. Bu nedenle kemik iliği merkezleri Sağlık Bakanlığı tarafınca belirlenmiş koşulların ve özel sertifikalı ekiplerin bulunduğu merkezlerde Bakanlıkça yapılan denetimlerin sonunda yetkilendirilmektedir.   

Randevu Al